17 Şubat 2011 Perşembe

Anı Kutusu



Bazı insanlar geçmişle yaşar, her şeyi biriktirip saklarlar ya…
Geçmişe bağlılıkları bazen o kadar fazla olur, yaşadıkları anın keyfine bile varamazlar ya…

Hangisi olursanız olun, mutlaka bir an gelir, süzgeci elinize alır ve tüm geçmişinizi minik bir kutuya tutsak edersiniz.
Bazen o kutuyu yeniden bulursunuz, bazen de elinizin altındadır ve ihtiyaç duydukça açarsınız.

Ben de geçmişine aşırı bağlı ve anılarını tutsak edenlerdenim.

Bana tüm bunları yazdırtan da: ‘Aşk Tesadüfleri Sever’ adlı film.
www.asktesaduflerisever.com

Filmi hırıltı-zırıltı eşliğinde izledim.
Filme gitmeden, ‘kesin ağlayacaksın’ bilgileriyle donatıldığım için,
daha ilk sahnede bebekler doğarken, yani esas kız ve esas oğlan kareye çıkmadan ağlamaya başlamıştım bile.

Yaşamları tesadüflerle örülmüş Özgür(Mehmet Günsür) ile Deniz’in(Belçim Bilgin) öyküsünü anlatıyor film.
Flashbacklerle yüklü Ankara sahneleri…
Manhattan, 312, Kuğulu Park’ta yumurta savaşı, Kıtır, Şinasi Sahnesi, Deneme ve Kolej… Ankaralıları gülümsetiyor.
Zira Ankaralı olmayarak söyleyecek sözlerimin yarısını baştan kaybetmişim aslında.

Duvardaki BlueJean posteri, iki tekerlekli bisikletin selesinin arkasından sallanan küçük, siyah saklama çantası, perma saçlı anneler, dev tuşlu kasetçalar, dedeyle geçirilen zaman, bağırarak söylenen ‘Ele güne karşı’ ve Deniz’in teneke kutusunu açtığında azıcık da olsa gördüğümüz üflemeli top oyunu…
İşte bunlar da beni gülümseten şeyler.

Aslında başından beri beyazlar içinde olan Deniz’in ‘melek’ görüntüsüne hiç inanmak istemedim.
Özgür evden ayrılırken babasıyla(Altan Erkekli) olan tartışmalarına içim kan ağladı.
İki anneye(Şebnem Sönmez ve Ayda Aksel) yapılan yaşlılık makyajına bayıldım.
Sonradan aklanarak iyi kalpli olduğu gördüğümüz Deniz’in sevgilisine(Yiğit Özşener) ise, başından beri varlığıyla Deniz ile Özgür’ün arasında olduğu için, sinir oldum.
Yani kısacası gördüğüm her sahne, beni gerçekmiş gibi içine çekti.

Gelelim benim için filmin bir başka önemine…

Ben de içinde geçmişi sakladığım teneke kutumu açıyorum ve okul anılarımı çekip çıkarıyorum. Birden karşıma ‘Memo’ çıkıyor.

O zamanlar aynı servisteyiz. Ben ondan küçük sınıfım yani ufaklığım. O da okulun en havalı ağabeyi.
Sabahları ‘günaydın’, akşamüstleri de ‘hoşça kalın’ demeyi bir türlü öğrenemediğim için sürekli fırçalanırdım.
O ise servisin baş köşesine, öne, Murat Abi’nin yanına kurulur, boynu hafif öne yatık, uzun saçlarıyla yüzünün sağ yarısını kapatıp çevreye gizemli bakışlar saçardı.

O kısa deri ceketi ile –filmdekinin tıpatıp aynısı- Roxy’de söylediği şarkılar dillerden dillere dolaşırdı.

Filme emeği geçen herkesi kutlarım.
Film, o dönemde büyüyen herkesi gülümsetmesini başarıyor. Ayrıca insan böyle başarılı işlerde, gençken tanıdığı birilerini de görünce iyice gururlanıyor.


Not: Sevgili okurlar, sonunda ben de kendime twitter hesabı açtım: http://twitter.com/#!/BurcuUralKopan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder